"La escuela moderna", de Francisco Ferrer Guardia. Francisco Ferrer Guardia fue un famoso pedagogo libertario español (1859-1909).

The Modern School Movement traces the efforts made by the Anarchist movement to abolish all forms of authority and usher in a new society through a different form of education. Between 1910 and 1960 anarchists established more than twenty schools in the United States where children might study in an atmosphere of freedom and self-reliance in sharp contrast to the discipline of the traditional classroom. The prominent participants of this movement, including Emma Goldman, Margaret Sanger, Alexander Berkman and Man Ray (...) are discussed. (shrink)

Paul Goodman, 1960’larda modern Amerikan toplumunun organize sistemi içerisinde dönemin gençliğinin sorunlarını ön plana çıkaran ‘Growing Up Absurd: Problems of Youth in the Organized System’ (Saçmayı Büyütmek: Organize Sistemde Gençliğin Problemleri, 1960) eseri ile sosyal bir eleştirmen olarak ön plana çıkmıştır. Amerikalı bir düşünür olan Paul Goodman’ın kısa öyküler, romanlar, şiirler ve makalelerden oluşan çalışmaları, siyaset, sosyal teori, eğitim, kentsel tasarım, edebi eleştiri, hatta psikoterapi gibi geniş bir yelpazeye dağılmıştır. Onun temel argümanı (1960: 9-10) tek bir merkez etrafında örgütlenen teknoloji (...) toplumunun başarısızlıklarını eleştirerek, mevcut düzenin insanın doğasına uygun bir biçimde yeniden inşasını vurgulamaktadır. Goodman’ın yeniden inşa süreci içerisinde insan doğasına önem veren faaliyete dayalı anarşist ideolojisi, sorumluluk duygusunun homojen bir şekilde bireyler arasında paylaşılması gerektiğini vurgular. Goodman merkeziyetçi olmayan siyaset anlayışı ile kendisini Amerikan siyasetinin ve kültürünün karşısında yer alan bir pozisyonda konumlandırmaktadır (Honeywell, 2011: 1). Diğer bir deyişle Goodman (1960: 36), anarşist geleneği formüle etmek amacıyla yirminci yüzyıl Amerikası’nın içinde bulunmuş olduğu mevcut durumdan yola çıkarak eleştirilerini ademi merkeziyetçilik, katılımcı demokrasi, özerk toplum temaları üzerine temellendirmiştir. -/- Goodman’a göre, sosyal, kültürel, ahlâk ve eğitim gibi alanlarda uygulanan kurallar günümüz devletlerini etkisi altına alan kapitalist düzen tarafından belirlenmektedir (Bakır, 2016: 110). Bu durum Goodman’ın da içerisinde bulunduğu anarşist düşünürler tarafından kabul edilebilecek bir husus değildir, çünkü anarşistler mevcut düzenin ve sosyal yaşamın otorite ve itaat yapılarıyla güçlendirilen belirli yaklaşımlar ile kontrol altına alınmasını, insanların fikirlerini özgürce ifade edemeyeceği, bir nevi entelektüel bir hapishane içerisinde yaşaması anlamına geleceğinden dolayı karşı çıkmaktadırlar (Sheean, 2003: 122). Aynı nedenlerden dolayı Goodman, modern liberalizm ve Marksizm gibi alternatif radikal ideolojileri yerinden yönetim düşüncesi ve sosyal mühendislik konusundaki eğilimleri dolayısıyla reddetmektedir. Goodman için anarşizm, özgürlük ve toplumsal değişime yeterli düzeyde arka çıkabilecek tek ideolojik çerçeve olarak görülmektedir. Ona göre (2010: 143), “anarşizm ya da daha iyisi, anarko-pasifizm (toplumsal değişim hareketleri içerisinde örgütlü şiddete ve kurumlara karşı çıkan anarşist anlayış) günümüzün gelişmiş toplumlarının bürokrasilerini, karar verme konusunda aşırı merkezîleşmelerini ve sosyal mühendislik gibi problematik durumlarını ve tehlikelerini tutarlı bir şekilde öngörmüştür”. -/- Siyaset, sosyoloji ve felsefe gibi çeşitli alanlar içerisinde etkili olan anarşist kuramlar, radikal bir söylem olarak eğitimcileri ve araştırmacıları yeni öğretilere ve uygulamalara teşvik etme konusunda itici bir güç oluşturabilmektedirler. Anarşist yaklaşımlardan eğitim kuramı ve araştırmalara yönelik daha belirleyici bir rol alması beklenmektedir, ancak bu yaklaşımlar mevcut radikal akademik görüşü büyük ölçüde etkisi altına alan Marksizm’in eğitim alanında göstermiş olduğu aynı etkiyi gösterememiştir. Anarşist düşünceleri eğitim alanı içerisinde daha etkili ve görünür kılabilmek amacıyla Paul Goodman, Francisco Ferrer ve Alexander Neill’ın ileri sürmüş olduğu çeşitli düşünceler, girişimler ve uygulamalar ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda Goodman’ın anarşizme ilişkin düşünceleri ile bu çalışma sıkı bir anarşizm tahlili, eleştirisi ve felsefesinden öte anarşist anlayışın eğitimdeki uygulanabilirliğine yönelik bir soruşturma içerisine girmekte ve anarşist yaklaşımın mevcut eğitim sistemlerinden hangi yönleriyle farklılaştığını, sonucunda etkili bir eğitim anlayışı ortaya koyup koyamadığını tartışmaktadır. (shrink)

In this article I propose a new explanation of the relationship between Russell and ther first Wittgenstein. There are five main novelties in my interpretation; the use of all relevant unpublished manuscripts of Russell; the discovery of the first apparition of the “multiple theory of judgment” in a purely logical and unpublished context; the role of the Bradleian objection against relations in the evolution of the nation of form in both Russell and Wittgenstein; a general point of view to obtain (...) a common explanation of all the criticisms of Wittgenstein against Russell and of the abandonment to Theory of Knowledge; and the first account of the contribution of Whitehead to the progressive Russellian evolution from atomism to holism. (shrink)

Neste artigo analisaremos como a filosofia de Charles Sanders Peirce influencia o pensamento de Karl-Otto Apel na elaboração da sua ética do discurso. Pretendemos mostrar que Apel compreende que Peirce elabora uma transformação da filosofia transcendental kantiana, substituindo o “eu penso” por um “eu argumento”, neste viés Peirce demonstrou a existência de um acordo mútuo intersubjetivo dentro da comunidade científica. Sendo que, este acordo é mediado pela linguagem, e se dá em função da garantia da verdade das proposições. Conclui-se que (...) Apel ver em Peirce a introdução de uma ética mínima que supera o solipsismo metódico, e se baseia na intersubjetividade, tornando possível um acordo mútuo, que mais tarde será a base para a fundamentação pragmático-transcendental da ética do discurso. (shrink)

The meaning of the word homology has changed. From being a comparative concept in pre-Darwinian times, it became a historical concept, strictly signifying a common evolutionary origin for either anatomical structures or genes. This historical understanding of homology is not useful in classification; therefore I propose a return to its pre-Darwinian meaning.

Se discuten varias concepciones con respecto al carácter normativo de la filosofía de la ciencia. De entre éstas, se aboga por una forma de naturalismo comprometido con la necesidad de discutir los valores (epistémicos o no) de la ciencia. El ejemplo de la "ciencia reguladora" ilustra esa necesidad.

A functional approach to evolutionary morphology is emphasized in this paper. This perspective differs from the current structuralist trend, which emphasizes the constraining role of developmental paths. In addition, the present approach agrees with the adaptationist paradigm. It is further argued that three types of phenomena are better understood in this light: i.- the existence of evolutionary trends, ii.- the maintenance of certain structural features within a given taxon, and iii.- the irreversibility of evolution.

The isocortex is a distinctive feature of mammalian brains, which has no clear counterpart in the cerebral hemispheres of other amniotes. This paper speculates on the evolutionary processes giving rise to the isocortex. As a first step, we intend to identify what structure may be ancestral to the isocortex in the reptilian brain. Then, it is necessary to account for the transformations (developmental, connectional, and functional) of this ancestral structure, which resulted in the origin of the isocortex. One long-held perspective (...) argues that part of the isocortex derives from the ventral pallium of reptiles, whereas another view proposes that the isocortex originated mostly from the dorsal pallium. We consider that, at this point, evidence tends to favor correspondence of the isocortex with the dorsal cortex of reptiles. In any case, the isocortex may have originated partly as a consequence of an overall “dorsalizing” effect (that is, an expansion of the territories expressing dorsal-specific genes) during pallial development. Furthermore, expansion of the dorsal pallium may have been driven by selective pressures favoring the development of associative networks between the dorsal cortex, the olfactory cortex, and the hippocampus, which participated in spatial or episodic memory in the early mammals. In this context, sensory projections that in reptiles end in the ventral pallium, are observed to terminate in the isocortex (dorsal pallium) of mammals, perhaps owing to their participation in these associative networks. Key Words: basolateral amygdala; claustrum; Emx-1; endopiriform nucleus; dorsal cortex; dorsal ventricular ridge; hippocampus; homology; olfactory cortex; Pax-6; ventral pallium. (shrink)

English translation of Kant's Beantwortung der Frage: Was ist Aufklärung? (Königsberg in Prussia, 30 September 1784).

Honneth, Axel. La idea del socialismo. Una tentativa de actualización. Buenos Aires: Katz, 2017.

Although it is commonly believed that the concept of brain death was developed to benefit organ transplants, it evolved independently. Transplantation owed its development to advances in surgery and immunosuppressive treatment; BD owed its origin to the development of intensive care. The first autotransplant was achieved in the early 1900s, when studies of increased intracranial pressure causing respiratory arrest with preserved heartbeat were reported. Between 1902 and 1950, the BD concept was supported by the discovery of EEG, Crile’s definition of (...) death, the use of EEG to demonstrate abolition of brain potentials after ischaemia, and Crafoord’s statement that death was due to cessation of blood flow. Transplantation saw the first xenotransplant in humans and the first unsuccessful kidney transplant from a cadaver. In the 1950s, circulatory arrest in coma was identified by angiography, and the death of the nervous system and coma dépassé were described. Murray performed the first successful kidney transplant. In the 1960s, the BD concept and organ transplants were instantly linked when the first kidney transplant using a brain-dead donor was performed; Schwab proposed to use EEG in BD; the Harvard Committee report and the Sydney Declaration appeared; the first successful kidney, lung and pancreas transplants using cadaveric donors were achieved; Barnard performed the first human heart transplant. This historical review demonstrates that the BD concept and organ transplantation arose separately and advanced in parallel, and only began to progress together in the late 1960s. Therefore, the BD concept did not evolve to benefit transplantation. (shrink)

Although it is commonly believed that the concept of brain death was developed to benefit organ transplants, it evolved independently. Transplantation owed its development to advances in surgery and immunosuppressive treatment; BD owed its origin to the development of intensive care. The first autotransplant was achieved in the early 1900s, when studies of increased intracranial pressure causing respiratory arrest with preserved heartbeat were reported. Between 1902 and 1950, the BD concept was supported by the discovery of EEG, Crile’s definition of (...) death, the use of EEG to demonstrate abolition of brain potentials after ischaemia, and Crafoord’s statement that death was due to cessation of blood flow. Transplantation saw the first xenotransplant in humans and the first unsuccessful kidney transplant from a cadaver. In the 1950s, circulatory arrest in coma was identified by angiography, and the death of the nervous system and coma dépassé were described. Murray performed the first successful kidney transplant. In the 1960s, the BD concept and organ transplants were instantly linked when the first kidney transplant using a brain-dead donor was performed; Schwab proposed to use EEG in BD; the Harvard Committee report and the Sydney Declaration appeared; the first successful kidney, lung and pancreas transplants using cadaveric donors were achieved; Barnard performed the first human heart transplant. This historical review demonstrates that the BD concept and organ transplantation arose separately and advanced in parallel, and only began to progress together in the late 1960s. Therefore, the BD concept did not evolve to benefit transplantation. (shrink)

João Paulo II foi o papa que destacou a importância das Novas Comunidades Cristãs no seio da Igreja. Bento XVI deu continuidade à iniciativa de seu antecessor. Nós somos herdeiros de uma Teologia do Laicato bastante elaborada, porém pouco conhecida na prática. Desde o Concílio Vaticano II a Igreja tem promovido o protagonismo dos leigos. Nos dias atuais, nós vemos uma proliferação de Novas Comunidades cuja iniciativa, na maioria dos casos, parte dos fiéis leigos e não dos ministros ordenados.

Esta pesquisa pretende investigar sobretudo a relação entre Sociedade e Estado. A sociedade sob a perspectiva de Tocqueville enquanto corpo coletivo democrático, ou igual. A igualdade é entendida pelo autor como um “fato social”. Tocqueville chama de estado social de igualdade de condições a conjuntura política organizacional do povo americano por ele encontrado à época de sua visita aos EUA. Já o Estado, visto pelo autor como resultado das condições da sociedade, sendo este, instituição arquitetada dentro de parâmetros democráticos de (...) igualdade e liberdade, pelo próprio povo, que se auto governa, não apenas como instituições ou órgãos degoverno. (shrink)

RESUMEN: El artículo expone el programa filosófico de Heidegger en su cursoProblemas fundamentales de la fenomenología de 1919/20 y destaca su concepto de concreción. Por esa vía se explicita cuál es para Heidegger el asunto y la tarea de la filosofía. Finalmente, se lleva a cabo una crítica de sus pretensiones tanto de concreción como de formalidad, mostrando que ambas están lastradas por varios prejuicios. Para finalizar, se ponen de relieve, también de forma crítica, algunas consecuencias fenomenológicas y políticas de (...) esta particular idea de filosofía. ABSTRACT: In this paper I descibe Heidegger's philosophical program in his lecture course of 1919/20, Basic problems of Phenomenology, emphasizing his concept of concretion. I try to make explicit how Heidegger understood the subject and the task of philosophy in those years. Next, I critically review his claims about concretion and formality in his philosophy, showing that they are burdened by various prejudices. Finally, I underscore some phenomenological and political consequences of this idea of philosophy. (shrink)

¿Qué define a la generación de los que se encuentran en la antesala de ejercer el poder en las sociedades occidentales? ¿Cómo será el mundo bajo su influencia? ¿En qué medida la crisis económica les ha hecho despertar de su letargo? Los miembros de la generación dormida tienen en común el haberse cuestionado sus vidas ante la insatisfacción de su existencia, y eso, a pesar de haber nacido en un mundo repleto de oportunidades. Una insatisfacción profunda que va más allá (...) de lo económico y que se ha visto evidenciada ante la inconsistencia moral del mundo en el que vivimos. Muchos de sus miembros han iniciado una revolución interior capaz de hacer cambiar sus opciones de vida y, con ello, los modelos sociales. (shrink)